GIRIS
Osteoporoz kemik kitlesinde azalma ve kemik kiringanliginda artis ile seyreden metabolik bir kemik hastaligidir. Özellikle vertebra, kalça ve distal radiusta kiriklarla sonuçlanabilmekte ve hastalarin yasam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilmektedir (1,2). Postmenopozal osteoporozda kemik kaybina yol açan en önemli faktör östrojen yetersizligidir. Senil osteoporozda ise kalsiyum absorbsiyonunda azalma ve D vitamin eksikligi ön plandadir (3). Bilindigi gibi kemik döngüsü, yapim ve yikim süreçlerinden olusmaktadir. Bu süreç içerisinde osteoblast ve osteoklastlarden çesitli enzim ve peptidler salgilanmaktadir. Baslica kemik yapimi ile ilgili belirleyiciler; kemige özgü alkalen fosfataz (ALP), osteokalsin ve prokollajen peptidlerdir. Yikimi gösteren belirleyiciler arasinda hidroksiprolin,tartarat rezistan asit fosfataz, nonkollajen peptid parçalanma ürünleri, idrar deoksipridinolin (Dpd) sayilabilir. Osteoporoz tanisinda kemik mineral yogunlugunun ölçülmesinin yanisira kemik döngüsünü saptamada biyokimyasal göstergelerden de yararlanilir (4,5).Bu çalismanin amaci postmenopozal ve senil osteoporozlu hastalarda biyokimyasal belirleyiciler ve KMY açisindan her iki grup arasindaki farkliligi incelemektir.
HASTALAR VE YÖNTEM
Çalismaya Afyon Kocatepe Üniversitesi Tip Fakültesi, Fiziksel Tip ve Rehabilitasyon poliklinigine basvuran, postmenopozal osteoporoz (PMO) tanisi alan 46 ve senil osteoporoz(SO) tanisi alan 42 hasta alindi. PMO grubuna en çok 5 yildir menopozda olan hastalar dahil edildiler. Hastalarin hiçbirisi daha önce osteoporoza yönelik medikal tedavi almamislardi. Hastalardan ayrintili öykü ve yapilan fizik muayeneden sonra rutin laboratuar tetkikleri (tam kan ve rutin biyokimya) istendi. Hastalarin iki yönlü torakal vertebra grafileri çekildi ve kompresyon kirigi açisindan degerlendirildi. Ayrica tüm hastalardan 24 saat boyunca idrar biriktirmeleri istendi. Idrarlarini getirdikleri sabah, hastalarin aç karnina kanlari alindi. Alinan kan örneklerinden alkalen fosfataz (ALP), kan kalsiyum, fosfor, osteokalsin, idrarlarindan ise deoksipiridinolin ve kreatinin düzeyleri çalisildi. Sonuçlardan deoksipiridinolinin kreatinine orani hesaplandi(Dpd/kr). Osteokalsin Radio Immun Assay (RIA), idrar kreatinini spektrofotometrik ve deoksipiridinolin ise kemilüminesans yöntemiyle degerlendirildi. Ayrica tüm hastalarin KMY, L1,L2,L3,L4 ve proksimal femur bölgelerinden dual enerji x-ray absorbsiometri (DEXA) ile ölçüldü. Her iki bölgede t skorlari degerlendirildi ve Dünya Saglik Örgüt’ünün kabul ettigi (–2.5) SD altindaki degerler osteoporoz olarak kabul edildi (6).Verilerin istatistiksel analizi SPSS paket program ile yapildi. Gruplar arasi farkliliklar student t testi ile degerlendiridi.
BULGULAR
Postmenopozal ve senil osteoporozu olan hastalarin menopoz yaslari arasinda herhangi bir farklilik tespit edilmedi. Torakal vertebra grafileri degerlendirildiginde PMO olanlarin 5 tanesinde, SO’da ise 8’inde kompresyon kirigi oldugu gözlendi. Sonuçlar tablo 1’de gösterilmistir. Her iki grup arasinda ALP, kalsiyum ve fosfor degerleri arasinda istatistiksel farklilik bulunmadi. Osteokalsin degerlerinin PMO olan hastalarda senil hastalara oranla istatistiksel olarak artmis oldugu belirlendi(p0.05). Femur proksimalinden yapilan ölçümde ise SO olan hastalarda belirgin azalma oldugu tespit edildi (p<0.001). Her iki grubun sonuçlari tablo 2’de gösterilmistir.
TARTISMA
Osteoporoz için birçok farkli siniflama yapmak mümkündür. Genel olarak postmenopozal (tip 1) ve senil osteoporoz (tip 2) olmak üzere tanimlanabilir. Postmenopozal osteoporoz 50-70 yaslari arasinda ortaya çikan, östrojen yetersizligi ile iliskisi olan, kemik kaybinin hizli oldugu ve agirlikli olarak trabeküler kemikleri tutan bir tablodur. Senil osteoporozda ise kortikal ve trabeküler kemik birlikte tutulmakta, kemik kaybi hizli olmamakta ve kalsiyum emilimindeki azalmayla olusan metabolik olaylarla karsimiza çikmaktadir (7,8,8,9).Uzun yillar boyunca ALP, kemik yapimini belirleyen bir gösterge olarak kullanilmistir. Özellikle kemige spesifik ALP tani için daha degerlidir(9). Çalismamizda ALP degerleri normal düzeylerde bulunmustur ve PMO ve SO olan hasta gruplari arasinda farklilik tespit edilmemistir. Ancak burada kemige özgü ALP ölçülememistir.Osteokalsin osteoblastlar tarafindan sentezlenen nonkollajen proteinlerden biridir. Osteokalsin kemik yapimi için spesifiktir. Serum osteokalsin düzeyleri postmenopozal dönemde farklilik göstermekle beraber yüksek döngülü hastalarda artmistir.Günlük kan düzeyleri degiskenlik gösterdigi için sabahlari alinan örneklerde ölçülmesi uygundur (10,11). Bizim çalismamizda da sabahlari alinan kandan ölçüm yapilmistir ve PMO olan hastalarda yüksek oldugu gözlenmistir. Deoksipiridinolin kemikteki tip 1 kollajende bulunan çapraz baglari olusturmakta ve üriner Dpd düzeyi kemik yikimini direkt olarak yansitmaktadir. Dpd düzeyide osteokalsin gibi gün içi degiskenlik göstermektedir. Kemik yikiminin ölçülmesinde genellikle 24 saatlik idrarin tercih edilmesi önerilmektedir. Kreatinin atilimina göre hesaplanmasi diger ek faktörlerin ölçümü etkilemesini en aza indirmek içindir. Üriner Dpd/cr düzeyinin erken menopozda arttigi ve östrojen tedavisi ile normal düzeylere indigi bildirilmektedir (12,13). Her iki biyokimyasal göstergenin KMY ile iliskisinin incelendigi çalismalar mevcuttur. Özdemir ve arkadaslari, PMO olan hastalarda osteokalsinin proksimal femur, Dpd düzeylerinin ise lomber bölgelerden elde edilen KMY ile iliskili oldugunu göstermislerdir (14). Postmenopozal hastalarda yapilan diger bir çalismada ise Dpd düzeylerinin proksimal femurdan yapilan KMY ile iliskili oldugu belirtilmistir (15). Ayrica çalismalar PMO tanisi konarken kemik yikim göstergelerinin yapim göstergelerine göre daha belirleyici oldugunu göstermektedir. Yikim göstergeleri içerisinde de özellikle Dpd/kr oraninin yüksek tanisal degeri oldugu belirtilmistir (16). Bizim çalismamizda PMO hasta grubunda hem osteokalsin hem de Dpd/kr düzeylerinin SO grubuna göre anlamli yüksek oldugu gözlenmistir. Bunun menopoz sonrasi ilk bes yildaki hizli kemik yikimina ve antirezorptif tedavi almamalarina bagli oldugunu düsünmekteyiz. KMY ölçümlerine göre SO olan hastalarda proksimal femurda belirgin dansite azalmasi gözlenmistir. Buda SO’da kortikal kemik kaybinin postmenopozal döneme göre daha belirgin oldugunu göstermektedir. Sonuç olarak PMO ve SO farkli mekanizmalarla olusmakta ve bu farklilik kemik yikim ve yapim göstergelerine de yansimaktadir. Osteoporozu olan hastalarin takiplerinde bu göstergelerin yardimci olacagi kanisindayiz.