Giriş
Medullaspinalis, hareket sisteminin en önemli komponentidir ve yaralanması sonucu birey fiziksel, psikososyal ve ekonomik problemlerle karşı karşıya kalmakta, gelişen komplikasyonlar önemli morbidite ve mortalite sebebi olmaktadır. Osteoporoz da bu komplikasyonlardan biridir.
Osteoporoz, düşük kemik kütlesi ve kemik dokusunun mikromimari yapısının bozulması ile karakterize olan bir hastalıktır (1-2). Tanısı, oluşmuş bir kırığa bağlı olmayıp, laboratuar ve klinik kanıtlara bağlıdır. En sık görülen metabolik kemik hastalığıdır ve primer olmasının yanında medullaspinalis yaralanması sonucu olduğu gibi sekonder osteoporoz olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Medullaspinalis yaralanması sonrası osteoporoz gelişimi açısından çeşitli mekanizmalar öne sürülmektedir. Uzun süreli immobilizasyon, diyet alışkanlıklarının değişmesi, güneşışığına maruziyetin azalması, kalsiyum metabolizmasının bozulması ve nörolojik seviye altında çeşitli nörohormonal faktörler osteoporozun gelişiminden sorumlu tutulmaktadır (3).
Bu çalışmada osteoporoz tanısı almış gençmedullaspinalis yaralanmalı hastalarda osteoporoz ile yaş, cinsiyet, nörolojik seviye, yaralanma sonrası geçen süre, ambulasyon durumu ve diyet alışkanlıkları arasındaki ilişkiyi inceledik.
Gereç ve Yöntem
Bu çalışmaya, Ocak 2009- Haziran 2009 tarihleri arasında medullaspinalis yaralanması nedeniyle rehabilite edilmek üzere hastanemizde yatarak tedavi gören veya polikliniğe başvuran 58 hasta alındı. Çalışma için hastane etik kurulundan onay alındı.
Son 1 yıl içinde çekilmiş mevcut standart ve/veya tüm vücut dual enerji X-ray absorpsiyometrilerinde (DXA) veya başvuru sonrasında çekilen DXA’larındalomber, femur boyun, femur toplam, kollar, bacaklar, veya tüm vücut Z skorlarında osteoporoz saptanan hastalar çalışmaya dahil edildi. Bu bölgelerdeki Z skorları not edildi, lomber bölge değerlerinin ortalaması alındı. 50 yaş ve altındaki hastalar çalışmaya dahil edildi, 50 yaşüzeri olan hastalar, 50 yaşın altında olan ancak menopoza girmiş olan hastalar ve DXA da osteoporoz saptanmayan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
Hastalar yaş, cinsiyet, eğitim durumu, yaralanma tarihi ve yaralanma etiyolojisi açısından değerlendirildi. Alkol ve sigara kullanıp kullanmadıkları sorgulandı. Güneşışığına maruziyet durumları ve diyetle yeterli süt ve süt ürünleri alıp almadıkları soruldu. Günde en az 20 dakika süre ile ve en az elleri ve yüzü güneş gören hastalar güneşışığına maruziyeti yeterli olarak kabul edildi. Günde en az üç porsiyon süt ve süt ürünleri tüketen hastaların beslenmesi yeterli olarak kabul edildi.
Hastaların daha önce bilinen osteoporoz öykülerinin olup olmadığı, osteoporozu olanların tedaviye uyumları ve tedaviye devam etmeyenlerin bırakma nedenleri not edildi.
Hastalar 2002 ASIA nörolojik muayene standartlarına göre muayene edildi, Ashworth skalasına göre spastisite yönünden muayene edildi ve spastisitesi olanların spastik kas grupları not edildi. Hastaların ambulasyon durumları değerlendirilerek tekerlekli sandalye seviyesinde, terapötikambule ve fonksiyonel ambuleşeklinde üç grup belirlendi.
Verilerin analizi SPSS for Windows (Version 16.0)” bilgisayar paket programı ile değerlendirildi. Değerlendirme sırasında tanımlayıcı istatistiksel metodlara (Ortalama, Standart Sapma) ek olarak parametrik hesaplamalarda Spearman korelasyon testi, nonparametrik hesaplamalarda İndependentsample T test, Kruskal Wallis test, Mann Whitney U Test kullanıldı. Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirildi.
Bulgular
Çalışmada, Ocak 2009- Haziran 2009 tarihleri arasında medullaspinalis yaralanması nedeniyle rehabilite edilmek üzere hastanemizde yatarak tedavi gören veya polikliniğe başvuran 58 hasta değerlendirildi. Hastaların 39’u erkek (%67,2),19’u kadın (%32,8) idi. Yaş ortalaması 35,71±8,44 (20-49) idi. Eğitim durumları okuma yazma yok 3 (%5,2), okur yazar 5 (%8,6), ilköğretim 24 (%41,4), lise mezunu 18 (%31,0), üniversite 8 (13,8) idi.
Yaralanma sonrası geçen süre ortalama 117,74±102,13 aydı.
(6-394, median 83). Yaralanma etiyolojisine bakıldığında en sık sebep trafik kazalarıydı (n: 19, %32,8), bunu yüksekten düşme takip ediyordu (n: 15, %25,9). Yaralanma etiyolojilerine göre dağılım Tablo 1’de verilmiştir.
Hastaların 16 tanesi tetraplejik (%27,6), 42 tanesi paraplejikti (%72,4). Tetraplejiklerin yaş ortalaması (33,00±9,79), paraplejiklerin yaş ortalaması (36,74±7,74) idi. İki grup arasındaki yaş farkı anlamlı değildi (p:0,133). Toplam hasta populasyonunun 21’i komplet yaralanmalı, 37’si inkomplet yaralanmalıydı. ASIA sınıflandırmasına göre hastaların dağılımı Tablo 2’de verilmiştir.
Bölgesel olarak osteoporoz değerlendirmesi yapıldığında en fazla osteoporoz bacaklarda görülmekteydi (n:51). Bu hastaların 14 tanesi tetraplejik, 37 tanesi paraplejikti. Bölgelere göre osteporoz dağılımı Tablo 3’de verilmektedir.
Hastaların 42’si (%72,4) süt ve süt ürünlerini yeterli oranda almaktaydı. 44 hastanın (%75,9) güneşışığına maruziyetiyeterliydi.Tekerlekli sandalye seviyesindeki hastaların sayısı 27 (%46,6) di. 8 hasta (%13,8) terapötikambulasyon sağlayabilirken, kalan hastalar (%39,7) fonksiyonel ambule olabiliyordu.
Üst ve alt ekstremite kas grupları muayene edilen hastaların 21 tanesinde (%36,2) spastisite saptandı. Spastisite en çok 20 hasta ile alt ekstremitefleksör kas grubunda gözlenirken , diğer 1 hastada üst ekstremitefleksör grupta spastisite mevcuttu. Ashworth skalasına göre hastaların %66,7’sinde Ashworth (Ash) 2 spastisite gözlenmekteydi (n:14,). %28,6’sındaAsh 1 (n:6), %4,8’inde ise Ash 3 spastisite (n:1) mevcuttu. Hastalardan 19’u (%32,8) sigara kullanırken, 2’si (%3,4) alkol kullanmaktaydı.
Hastaların 23 tanesinde öncesinde osteoporoz öyküsü mevcuttu (%39,7). Osteoporoz öyküsü olan hastaların 10’u tedaviye devam etmiyordu. Bırakma nedeni hastaların tamamında hastanın iyileşme olmaksızın tedaviyi kendi isteğiyle bırakmasıydı.
Cinsiyete göre z skorlarındaki değişim bağımsız gruplarda t testi ile incelendiğinde bacaklar (p=0,002) ve tüm vücut (p=0,042) değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu belirlenmiştir. Erkeklerde bacaklar ve tüm vücut değerlerinin ortalamalarının daha düşük olduğu görülmüştür.
Yaş ile z skorlarının ilişkisi korelasyon analizi ile incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamadı. Sırasıyla istatistiksel anlamlılık dereceleri yaş ile lomber (p=0,959), yaş ile femur boyun (p=0,207), yaş ile femur toplam (p=0,635), yaş ile kollar (p=0,538), yaş ile bacaklar (p=0,329) ve yaş ile tümvücut (p=0,851)’di.
Yaralanma süresi ile z skorlarının ilişkisi korelasyon analizi ile incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamadı. Sırasıyla istatistiksel anlamlılık dereceleri yaralanma ile lomber (p=0,412), yaralanma ile femur boyun (p=0,492), yaralanma ile femur toplam (p=0,535), yaralanma ile kollar (p=0,100), yaralanma ile bacaklar (p=0,151) ve yaralanma ile tüm vücut (p=0,319)’du.
Eğitim durumuna göre z skorlarındaki değişim kruskalwallis analizi ile incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunamadı. Sırasıyla anlamlılık dereceleri lomber (p=0,923), femur boyun (p=0,847), femur toplam (p=0,930), kollar (p=0,346), bacaklar (p=0,506) ve tüm vücut (p=0,557)’ydi.
Pleji durumuna göre z skorlarındaki değişim bağımsız gruplarda t testi ile incelendiğinde femur boyun (p=0,028) ve femur toplam (p=0,021) değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu belirlendi. Paraplejik olanlarda tetraplejik olanlara göre femur boyun ve femur toplam z değerlerinin ortalamalarının daha düşük olduğu bulundu. Tetraplejik ve paraplejiklerdeki kemik mineral yoğunluğu ortalamaları Tablo 4’de verilmiştir.
Komplet/inkomplet oluşuna göre z skorlarındaki değişim bağımsız gruplarda t testi ile incelendiğinde sadece lomber (p=0,005) değerlerinde farklılık olduğu ve inkomplet olanlarda lomber değerlerinin ortalamasının daha düşük olduğu belirlendi. Bulgular Tablo 5’de verilmiştir.
Diyetle yeterli kalsiyum alanlarla almayanlar arasında osteoporoz açısından istatiksel olarak anlamlı fark yoktu. Sırasıyla anlamlılık dereceleri lomber (p=0,988), femur boyun p=0,612, femur toplam p=0,597, kollar p=0,958, bacaklar p=0,276 ve tüm vücut p=0,168’di. Güneşışığını yeterli oranda görenler ve görmeyenlerde z skorlarındaki değişim bağımsız gruplarda t testi ile incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığı belirlendi. Sırasıyla anlamlılık dereceleri lomber p=0,911, femur boyun p=0,463, femur toplam p=0,555, kollar p=0,577, bacaklar p=0,310 ve tüm vücut p=0,277’ydi.
Ambulasyon durumuna göre z skorlarındaki değişim kruskalwallis analizi ile incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunamadı. Sırasıyla anlamlılık dereceleri lomber p=0,372, femur boyun p=0,853, femur toplam p=0,786, kollar p=0,175, bacaklar p=0,092 ve tüm vücut p=0,532’ydi.
Spastisitesi olan ve olmayanlarda z skorlarının değişimi bağımsız gruplarda t testi ile incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığı belirlendi. Sırasıyla anlamlılık dereceleri lomber p=0,344, femur boyun p=0,952, femur toplam p=0,876, kollar p=0,571, bacaklar p=0,745 ve tümvücut p=0,524’dür. Spastisitesi olan hastalarda Ashworth skalasına göre spastisiteşiddetiyle kemik yoğunluk ölçümleri karşılaştırıldı. Üst ekstremitefleksör grupta spastisitesi olan 1 hasta olduğu için korelasyon değerlendirmesi yapılamadı. Alt ekstremitefleksör grupta spastisitesi olan 20 hastada Ash skoru ile alt ekstremite z skorlarının değişimi Mann Whitney U testi ile incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunamadı. Femur boyun için p=0,861, femur toplam için p=0,692 ve bacaklar için p=0,657’ydi.
Sigara kullanımına göre z skorlarındaki değişim bağımsız gruplarda t testi ile incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığı belirlendi. Sırasıyla anlamlılık dereceleri lomber p=0,925, femur boyun p=0,719, femur toplam p=0,688, kollar p=0,132, bacaklar p=0,359 ve tüm vücut p=0,629’du. Alkol kullanımına göre z skorlarındaki değişim alkol kullanan 2 kişi ve kullanmayan 56 kişi olduğundan istatistiksel olarak karşılaştırılamamıştır.
Çalışma öncesinde osteoporoz öyküsü bulunan hastalardan halen tedaviye devam edenlerle ihmal nedeniyle tedaviyi bırakmış olanların z skorlarının değişimi bağımsız gruplarda t testi ile incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. Değerler sırasıyla; lomber p=0,089, femur boyun p=0,301, femur toplam p=0,841, kollar p=0,931, bacaklar p=0,899 ve tüm vücut p=0,370 idi
Bu çalışmadaki medullaspinalis yaralanmalı hastalarda en fazla osteoporoz bacaklarda görülmekteydi. Kadın ve erkekler arasında KMY (kemik mineral yoğunluğu) açısından değerlendirme yapıldığında bacaklar ve tüm vücut Z skoru ortalamaları erkeklerde anlamlı olarak daha düşüktü. Hastaların yaşları ile kemik yoğunlukları arasında ilişki bulunamadı.Yaralanma sonrası geçen süre ile hastaların Z skorları arasında ilişki yoktu. Eğitim düzeyinin kemik mineral yoğunluklarıüzerine anlamlı bir etkisi bulunamadı.
Paraplejiklerde alt ekstremite KMY değerleri tetraplejiklere göre anlamlı olarak daha düşük bulundu. Tetraplejiklerde ise kollar daha düşüktü fakat anlamlıdeğildi.İnkomplet hastalarda lomber KMY değerleri kompletlerden anlamlı olarak daha düşüktü. Hastaların ambulasyon durumlarının Z skorları ile ilişkisi incelendiğinde anlamlı bir bulgu yoktu. Spastisite varlığının ve spastisitesi olan hastalarda spastisiteşiddetinin kemik yoğunluklarıüzerine anlamlı bir etkisi yoktu. Daha öncesinde osteoporoz tanısı almış olan hastalardan osteoporoz tedavisine devam edenlerle ihmal nedeniyle tedaviyi bırakmış olanların Z skorları arasında anlamlı bir fark yoktu.
Diyetle yeterli kalsiyum alımının ve yeterli düzeyde güneşışığımaruziyetinin kemik yoğunluklarıüzerine anlamlı bir etkisi bulunamadı.Sigara kullanan hastalarda femur boyun hariç tüm değerler daha düşük olmakla birlikte sigara kullanımının kemik yoğunluğu üzerine anlamlı düzeyde bir etkisi bulunamadı.
Tartışma
Medullaspinalis yaralanması sonrası görülebilen komplikasyonlardan biri olan osteoporoz önemli morbidite nedenlerinden biridir. Değişen oranlarda görülebilmekle birlikte lezyonun seviyesine, komplet ve inkomplet oluşuna, yaralanma sonrası geçen süreye, hastanın yaşına, cinsiyetine, beslenme alışkanlıklarına, güneşışığımaruziyetine, ambulasyon durumuna, spastisite varlığına, sigara ve alkol kullanımına bağlı olarak şiddeti değişkenlik gösteriyor olabilir. Çalışmamızda bu gibi faktörlerle osteoporozun ilişkisi incelenmiştir.
ABD’de etiyolojide trafik kazaları %36,6 ile en sık sebep iken bunu şiddet olayları (%27,9), düşmeler (%21,4) ve spor yaralanmaları (%6,5) izlemektedir. Ülkemizde Karacan ve arkadaşlarının yaptığıçalışmada da trafik kazaları %48,8 ile en sık neden olarak bulunmuştur (4). Bizim çalışmamızda da etiyolojik faktör olarak trafik kazaları %32,8 oranla ilk sıradaydı ve bunu %25,9 ile yüksekten düşme izliyordu.
Hastalarımızda en fazla osteoporoz görülen bölge bacaklardı ve bu veri yaralanma seviyesinin altında osteoporoz görülme olasılığının fazla olduğu fikrini desteklemekteydi. Bir çalışmada fiziksel olarak aktif medullaspinalis yaralanmalı hastalar sağlıklı bireylerle karşılaştırılmış, medullaspinalis yaralanmalı hastaların alt ekstremite kemik yoğunluğu değerleri sağlıklı bireylere kıyasla anlamlı olarak daha düşük bulunmuş, kollarda ve omurgada ise fark bulunamamıştır (5).
Lezyonun komplet oluşu, parapleji, artmış yaş ve yaralanma süresi, kadın cinsiyet medullaspinalis yaralanması hastalarında osteoporoz risk faktörleri arasında kabul edilmektedir (6). Çalışmamızda kadın ve erkekler osteoporoz şiddeti açısından karşılaştırılmış ancak kabul gören risk faktörlerinin aksine bacaklar ve tüm vücut kemik yoğunluğu erkeklerde daha düşük çıkmış ve anlamlı bulunmuştur.
Yaşla birlikte osteoporoz şiddeti artması beklenen hastaların kemik mineral yoğunlukları incelendiğinde böyle bir anlamlı ilişki görülmemektedir. Medullaspinalis yaralanmasının nörohormonal faktörlere bağlı olarak kemik yoğunluğu üzerindeki olumsuz etkisi hastaların yaşa bağlı kemik kaybındaki artışı maskelemiş olabilir. Nitekim MSY olmayan populasyonda yaş arttıkça kemik yoğunluğunun azaldığı bilinmektedir. Yaralanma sonrası geçen sure ile kemik mineral yoğunluğunun ilişkisinin anlamlı düzeyde çıkmaması da hasta grubumuzun yaralanma süresinin nispeten uzun olmasına bağlanabilir. MSY sonrası en hızlı kemik kaybının ilk 6 ayda olduğu bilinmektedir. Garland ve arkadaşlarının yaptığıçalışmada hastaların lomber kemik yoğunlukları yaşla pozitif korele, bacak kemik yoğunlukları ise negatif korele bulunmuştur (7). Lomber değerlerde saptanan bu bulgu sağlıklıpopulasyonda beklenenin aksine medullaspinalis yaralanmalı hastalarda aksiyel yüklenmeye bağlı olarak lomber kemik yoğunluklarının artıyor olabileceğini düşündürmektedir. Çalışmamızdaki hastaların lomber kemik yoğunlukları ile yaşları arasında bu çalışmadan farklı olarak korelasyon saptanmamıştır.
Parapleji ve tetrapleji açısından bakıldığında 1992 de Garland ve arkadaşlarının yaptığıçalışmada 45 medullaspinalis yaralanmalı hasta değerlendirilmiş ve kollar ve gövde kemik mineral yoğunluğu değerleri paraplejik ve tetraplejiklerde anlamlı olarak farklı iken, pelvis ve altında iki grup arasında fark bulunamamıştır (3). 2007 yılında yayınlanmış bir çalışmada 15 kompletparaplejik hasta incelenmiş ve kemik mineral yoğunluklarıfemur boyun ve trokanterde azalmış iken lomberde değişiklik saptanmamıştır (8). Bizim çalışmamızda paraplejik ve tetraplejikler karşılaştırıldığında iki grup alt ekstremite değerleri farklı bulunmuştur. Paraplejiklerinfemur boyun ve femur toplam yoğunluklarıtetraplejiklerden anlamlı olarak daha düşük çıkmıştır. Kollarda ise diğer çalışmalarla paralel olarak tetraplejiklerde daha düşük kemik yoğunluğu saptanmış olmakla beraber bu düşüklük anlamlı bulunamamıştır. Grup içi incelemelerde hem paraplejik hem de tetraplejiklerde alt ekstremite değerleri kollar ve lombere kıyasla daha düşük bulunmuştur. Her iki grupta da lomber kemik yoğunluklarının korunduğu görülmektedir. Medullaspinalis yaralanması sonrası omurga kemik yoğunluklarının korunduğu ve hatta arttığı yönünde çalışmalar yayınlanmıştır. Broholm ve arkadaşları 2005 yılında 18 medullaspinalis yaralanmalı erken menopozal kadın hastanın kemik mineral yoğunluklarını incelemiş ve lomber bölge hariç tüm değerlerde düşme saptamışlardır (9). Garland ve arkadaşları da 2001 yılında 31 kronik komplet yaralanmalı kadın hastayı incelemiş ve yaralanma sonrası geçen süreye paralel olarak lomber kemik yoğunluğunun korunduğunu ya da arttığını saptamışlardır (7). Lomber bölgenin kemik kaybından korunması oturmaya bağlıgravitasyonel yüklenmeye bağlanmaktadır. Szollar ve arkadaşları da yaptıklarıçalışmada hastaların tümünde yaralanmadan sonra vertebral kemik mineral yoğunluklarının arttığını bulmuşlardır (10).
Çalışmamızda inkomplet hastaların lomber değerleri kompletlere göre daha düşük bulunmuştur ve istatistiksel olarak anlamlıdır. Vlychou ve arkadaşları yaptığıçalışmada komplet ve inkomplet yaralanmalı hastaları karşılaştırmışlar ancak iki grup arasında kemik mineral yoğunluklarında fark gösterememişlerdir (11). 46 erkek medullaspinalis yaralanmalı hastanın incelendiği kesitsel bir çalışmada bizim çalışmamızın tersine komplet hastaların lomber kemik yoğunluklarıinkompletlerden anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur. Aynıçalışmada komplet lezyonlu hastaların proksimalfemur KMY değerleri inkomplet hastalardan daha düşük olmasına rağmen, bu fark anlamlı bulunmamıştır (12). Bir başka çalışmada yine komplet ve inkompletler arasında fark bulunamamıştır (13).
İmmobilizasyonunönceleri osteoporoz mekanizmasındaki esas neden olduğu düşünülmüştür. Fakat daha sonra bazınörohormonal faktörlerin osteoporozda etkili olduğu ileri sürülmüştür. Çalışmamızda hastaların ambulasyon durumları ile kemik mineral yoğunlukları karşılaştırılmış tekerlekli sandalye seviyesindeki hastalar, ayakta denge düzeyindeki hastalar ve ambule olabilen hastalar arasında kemik yoğunlukları açısından anlamlı bir fark bulunamamıştır. Bu da osteoporoz mekanizmasındaki güncel fikirleri desteklemektedir. Giangregorio ve ekibinin yaptığı bir çalışmada medullaspinalis yaralanması olan ve yaralanma süresi 2-6 ay arasında değişen 5 hastaya lokomat yardımıyla 24 hafta süre ile yürüme egzersizleri yaptırılmış ve kemik yoğunluklarında başlangıç değerlerine göre anlamlı bir değişme saptanamamıştır (14). Bulgularımızın aksine 2008 yılında yapılan bir çalışmada ayakta dengesi olan 27 hasta ayakta duramayan 27 hasta ile karşılaştırılmış ve ayakta dengesi olan medullaspinalis yaralanmalı hastalarda alt ekstremite kemik mineral yoğunlukları anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (15). Çalışmamıza paralel olarak bazıçalışmalarda ambulasyon seviyesi ayakta durma, yürüme gibi aktivitelerin yek başına kemik mineral yoğunluğunu arttırmadığı, osteoporozu önlemediği sonucuna varılmıştır (13,16-17). Yine bir çalışmada 20 hasta 12 hafta boyunca otuzar dakikalık periyotlar halinde ayakta durma masası yardımıyla dik pozisyonda tutulmuş ve alt ekstremite kemik yoğunluklarında anlamlı bir artış sağlanamamıştır (18).
Çalışmamızda günde en az 3 porsiyon süt ve süt ürünleri tüketen hastalar diyetle yeterli kalsiyum alıyor kabul edilmiş, günde en az 20 dakika dışarıçıkan hastalar yeterli güneşışığımaruziyeti var olarak kabul edilmiş ve beslenmesi ve güneşışığı yetersiz olan hastalarla kemik yoğunlukları karşılaştırılmıştır. Diyetle kalsiyum almanın ve yeterli düzeyde güneşışığımaruziyetinin kemik yoğunluğu üzerine olumlu etkisi saptanmamıştır.Bu bulgularımız diyetle kalsiyum alımının ve güneşışığımaruziyetinin kemik üzerine olumlu etkileri olduğu bilgisini desteklememektedir. Murphy ve arkadaşlarının 1994 de yaptıkları bir çalışmada yaşları 44-74 arasında değişen 284 kadın içtikleri süt miktarına göre gruplara ayrılmış, DEXA’larıçekilmiş ve kemik mineral yoğunluklarının süt miktarı ile doğru orantılı olarak arttığı bulunmuştur (19).
Elli dört motor kompletmedullaspinalis yaralanmalı hastanın incelendiği bir çalışmada hastalar Ashworth skalası ile spastisite yönünden değerlendirilmiş ve periferik kantitatif bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilen femur, tibia ve radius kemik yoğunluklarıspastisite ile doğru orantılı olarak artmış bulunmuştur (20). Löfvenmark ve arkadaşlarının 9 tanesinde spastisite olan toplam 18 motor kompletmedullaspinalis yaralanmalı hasta üzerinde yaptıkları incelemede spastisitenin kemik mineral yoğunluğu üzerinde etkisi olmadığı bulunmuştur (21). Bizim çalışmamızda da spastisite varlığının kemik mineral yoğunluğu üzerine etkisi bulunamamış, ve alt ekstremitedespastisitesi olan hastalarda spastisiteşiddetli ile alt ekstremite KMY arasında anlamlı düzeyde bir korelasyon saptanmamıştır.
Sigara kullanımıosteporoz için risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Bauman ve arkadaşlarının 2005 de yaptıkları bir çalışmada 8 tanesi sigara kullanan toplam 19 medullaspinalis yaralanmalı hastaya D vitamini verilmiş ve 24 aylık takip sonucunda sigara kullanmayan 11 hastanın bacak kemik mineral yoğunlukları anlamlı olarak yükselmişken, kullananlarda anlamlı değişiklik saptanmamıştır (22). Çalışmamızda sigara içen hastalarda femur boyun haricindeki tüm bölgelerde Z skorları ortalamaları içmeyenlere kıyasla daha düşüktü fakat anlamlı değildi.
Alkol kullanımı da osteoporoz risk faktörleri arasındadır. Çalışmamızda alkol kullanım öyküsü olan 2 hasta mevcuttu ve kollar ve lomber dışındaki tüm Z skorlarında genel hasta populasyonun ortalamasına kıyasla düşüklük mevcuttu. Spencer ve arkadaşları alkol rehabilitasyon merkezine başvuran 96 erkek hastanın röntgenogramlarını incelediğinde %47’sinde kemik kaybı olduğunu saptamışlardır (23). Röntgenogramlarda kemik kaybının saptanabilmesi için %30 kayıp olmsı gerektiği de göz önünde bulundurulmalıdır. Yine bir başka çalışmada 84,484 kadın anket yoluyla değerlendirilmiş ve alkol alımının kalça ve önkol kırıklarını doza bağımlı oranda arttırdığı saptanmıştır (24). Çalışmamızdaki bulgular literatür ile uyumlu olmakla beraber vaka sayısı anlamlı bir değerlendirme yapmak için yeterli değildir.